SABAH HENGAMESİ

Yukarıdaki kolyeyi yeni bitirdim. Çiçeklerin olduğu fotoğrafı dün de koymuşum ama bahsetmeyi atlamışım. Kırmızılar kolye olacak, diğerlerini ise atkı ya da şal tutturmak için broş yapmayı düşünüyorum. Bu sahah "sinir bozucu bir sabah "olarak tarihdeki yerini alsın lütfen. Bilge surat beş karış uyandı. "Ben okula gitmeyeceğim" diye ağladı. Ben etek giydirme bahanesine, geçen seneki çizmelerini çıkartıp ayağına giydirmeyi ekleyince ikna oldu. ( ya da ben öyle düşündüm) Kıyafetlerini giydi. Dün dolabının üzerinde duran, ne hikmetse atmadığım yapma çiçeklerle oynamıştı bütün gece. Onları da okula götürmek istedi, çantasına yerleştirdi. Ardından gene dolabın üzerinde duran katlamalı lupu da aldı(büyüteç) Tabi ne işe yaradığını anlatınca çok hoşuna gitti. Buraya kadar iyiyiz. En son " kamyon kepçemi de götüreceğim" diyince bende ipler koptu. Çantasına sığabilecek kadar oyuncak götürebileceğini anlatmaya çalıştıysam da ikna edemedim. Gittim kapıya ayakkabılarımı giymeye başladım. Koca gelip söylediği oyuncağı aramaya başladı. Buldu ve Bilge hanım "bu çantaya sığmaz, daha küçüğü vardı onu bul" diyince kocada da bir kopma yaşandı. Bana her akşam "terliklerim nerde? " her sabah "telefonum nerde? " işkencesine daldı. Ben " imdat " demeye başladım. Bilge feryat figan "kamyon kepçemi istyoooorrrrummm" diye ağlarken, montunu giydirdim. Bu arada hafif çaplı kustu. "Bak ne yaptın kendine" dediğimde, susmuştu. Koca da telefonunu bulmuştu ve sonunda evden çıktık. Elimi sıkı sıkı tuttu, arabaya binene kadar hiç bırakmadı. Arabada da kucağıma oturdu. Ben saçlarını düzeltip burnunu sildim. Okula götürmek istediklerini akşamdan çantasına koyma sözü verdi. Ağladığı için kustuğunu söyledim. "Bir daha böyle ağlamayım" dedi. Sonra öptü kokladı beni. Babadan özür diledi, onu da öpüp barıştı. Ben kreşin kapısından çıkarken, çok masum bakıyordu. Gene içime oturtmayı başardı. Bu aralar dertler sıkıntılar derken ,çok ilgilenemedik mi acaba diye düşünmeye başladım. Onun ilgisini çekecek yeni birşeyler bulmalıyım. Çocukta haklı evden kreşe, kreşten eve. Grip korkusundan bir yere de çıkartmıyoruz. Akşamları artık karanlık olduğu için parka da uğrayamıyoruz. Çocuk olmak ne zor, çocuk büyütmek daha da zor. Çocuğunuzla ister kaliteli, ister kalitesiz zaman geçirin, önemli olan çocuğunuzun sürekli bir şeyler öğrendiği gerçeğidir. Sizin öğretmeye çalıştıklarınızın yanı sıra bir de siz fark etmeden sizden ya da etraftan öğrendikleri var. Bu öğrenme süreci öyle çabuk, öyle sınırsız, öyle ayrıntılı ki... Bazen söylediği bir söz ya da bir yorum karşısında şok olabiliyorsunuz. Bu yüzden ben bugün
çocuğumun çok çabukve çok şey öğrendiğini fark ettim. Bu aslında korkutucu belki, ama ayak uydurmamız gereken (anne baba olarak) bir gerçek. Bu aralar insan beyni üzerine kitaplar okuyorum. Özellikle bilimsel yayınlar, ağır bir dili yoksa ilgimi çekiyor. Sanki bir yere ulaşmak için haritalar gibi. Yol üzerindeki yerleri, yolları size kesinliği kanıtlanmış ya da kanıtlanmak üzere olan bir dille anlatıyorlar. Yeni başladığım "Kralın yeni usu-Fiziğin gizemi" adlı kitap da benim için bu katagoride. "Bilimin bugüne kadar gerçekleştirdikleri dramatiktir. Doğayı yorumlamadaki olağanüstü gücümüzün neleri elde etmemize yardımcı olduğunu görmek için, etrafımıza bakmamız yeterli..." böyle başlıyor kitap. Bu sabah güneşli bir Ankara sabahı var yine. Yine Bozkır beni şaşırtıyor, gözüm takvimde Kasım ayına baktıkça gülümsüyorum...

Yorumlar